İnsan 2.0’a doğru ilerliyorken İnsan 1.0
Gerçekten söylendiği gibi tekilliğe doğru ilerlerken insan , kendi biyolojisini aşabilecek mi?
Bilgisayarlara öğrenmeyi öğreterek yapay zekayı oluşturan insan oğlu, artık makine zekasına sahip cyborg’lar dünyasına yani insan 2.0’a doğru ilerliyorken kendi biyolojik zekasını koruyabilecek, geliştirebilecek mi? Ayrışmamızı, insani değerlerimizi koruyabilecek miyiz yoksa insanoğlu varlığını korumak için robotlaşmalı mı?
Yönetemezsek yönetiliriz! Peki ne yapacağız?
Bir tarafta kuantum dünyası konuşulup, tartışılırken diğer tarafta da madde dünyasını konuşan insan oğlu neden tam bunun merkezinde duran, kendi beynini daha fazla konuşmuyor, kullanmıyor, keşfetmiyor? Bilgisayarlara öğrettiğimiz zeka, bizlerin Entellektüel Zekasını geçebilir. Çünkü teknoloji duygu ve önyardılardan bağımsız olarak öğreniyor. Ama henüz bizim Duygusal Zekamızı geçebilmiş değil. Çünkü hala sadece biz duygulara ve hayal gücüne sahibiz.
Dışardaki kuantum dünyayı bizlere madde olarak algılatan, yaşadığımız illüzyonu gerçek olarak gösteren insan beyninin derinliklerine neden daha çok girmiyor ve onu daha çok tanıtmıyoruz?
Şu bir gerçek ki insan; beynindeki nörofizyolojik ve nöro kimyasal yapılarının ve üst beynindeki yani neokorteksindeki programının etkisinde yaşayan bir varlıktır. Ta ki farkındalık ile aynen kuantumda da anlatıldığı gibi bizler de, hayatımızın ve beynimizdeki düşüncelerimizin bir gözlemcisi oluncaya kadar. Öğrenmeyi öğrendiğimiz, düşünmeyi düşünerek, kafalarımızdaki yaşam haritalarımızın, kendi programlarımızın farkına varıncaya kadar. Vardığımız anda bu programları değiştirme imkanına da sahip oluyoruz.
Fakat bu farkındalıktan uzaklaştırılmak için, global olarak teknolojinin, siyasetlerin ve ekonomilerin etkisi ile insan beyni uyuşturuluyor ve programlanıyor.
Geldiğimiz noktaya baktığımızda, beyni inceleyen “Bilim İnsanları”, insan beynini modelleyerek Yapay Zekayı, Yapay Sinir Ağlarını, Makine öğrenmesini, Derin öğrenmeyi vb. birçok teknolojiyi üretti. Demek ki insan beyni modellenebiliyor. Peki insan beynini modelleyerek, makinelere öğrenmeyi öğreten ve makine zekasını yaratan ve teknolojik araçlarla bunu dünyaya yayan bilim insanları neden bu öğrenmeyi öğrenme (metacognition) kavramını daha çok insane, özelikler gençlere, öğrencilere anlatarak biyolojik zekanın gelişimine, daha çok katkı sağlamıyorlar? Daha çok zihinsel ve fizyolojik metodlarla bu biyolojik zekamızı, bu hologram beynimizi daha çok kullanamıyoruz?
Tam tersine biyolojik zekayı, insanın duygu ve ruhunun derinliklerinden gelen zekayı yok ederek, yapay zeka teknolojilerini arttırarak, işsizliğin dünyada ciddi boyutlara geldiği ve geleceği zamanlara doğru ilerliyoruz. Çok yakın bir gelecekte Amerika’da işlerin %47’sinin robotlar tarafından yapılacağı söyleniyor. İnsan oğlunun bu işsizlik sorununa çözüm olarak Elon Musk’dan gelen yanıt ise, çok daha ilginç!!!: “İnsanoğlunun artık ekonomiye değer katması için robotlaşması yani biyolojik zeka ile makine zekasının birleşmesi gerekiyor.”
Eğer teknolojiyi üretmiyorsak, eğer bilime, eğitime, insana yatırım yapmıyorsak ve sadece batının ürettiği teknolojileri kullanarak ve siyasi koşullandırmaların etkisinde bozulan psikolojilerimiz ve manipüle edilen zihinlerimiz ile yok olmaya doğru gitmiyor muyuz?
Şunu bilelim ki, insan sosyolojik, psikolojik ve biyolojik bir varlıktır. Tüm bu bileşenlerin etkisinde, eğer beynimize, aklımıza, ruhumuza ve duygularımıza sahip çıkmaz, kendimizi bilmez ve farkındalık konumuna gelmez isek geleceğin Cyborg sürüsü içinde kaybolacağız.
Şimdiye kadar eğitim aldığım ve verdiğim tüm üniversitelerde ve mühendisler odalarında herkes teknolojiyi, mühendisliği vs yani insanın analitik zekasını besleyecek konuları anlatıyor da, bunu üreten insanı, insan psikolojisini, insan beynini, tasarım – hayal – yaratıcılık ve inovasyondan sorumlu olan özellikle sağ beyni yani duygusal beynimizi nasıl kullanmamız gerektiğini kimse anlatmıyor.
30 senedir sektörde ve üniversitelerde olan biri olarak üniversitelerimizde hiç bir mühendislik fakültesinde – bölümünde organizasyonel psikoloji, insan psikolojisi, dil – anlatım ve felsefe gibi dersler işlenmiyor. Halbuki batıdaki üniversitelere baktığımızda mühendislik üniversitelerinde örnek Münich teknik üniversitesinde Tıp Fakültesi olduğunu, Fizik ve Makine Mühendislerine felsefe okuttuklarını, Kanada ve Fransadaki üniversitelerdeki öğrencilerin “Dil _Anlatım” dersini vermeden mezun olamadıklarını görüyorsunuz.
Biz de bunların hiç biri yok. Bunların sonucu olarak
- Bilse de bilgisini anlatamayan, karşı tarafa sunamayan
- Teknolojiyi çok iyi bilse de, üretemeyen, yaratıcı – inovatif olamayan
- Yada yine mühendisliğini iyi yapsa da, uygulasa da sürecini, insanını ve teknolojisini entegre hale getiremneyen ve yönetemeyen
- Yani yönetmeyi bilmeyen şirketlerimiz ve yöneticilerimizin sayısı %97.
Çünkü Türkiye’de 3.nesile geçebilen şirket sayısı %3. Bunun da sebebi değişim yönetimini bilmememiz, insan kaynağını yönetmeyi bilmememiz, kaynak yönetimini yapamamamız, entegre düşünemememiz vb sebepler.
Başarılı şirketleri dünyada şu şekilde tanımlıyorlar : “Türk gibi başla, Alman gibi devam et, İngiliz gibi yönet”
Düşünmeyi düşünmezsek, öğrenmeyi öğrenmezsek, hayal etmeyi, bırakırsak yeni bir şey üretemeyeceğiz. Aklını, sağ beyninini, yaratıcı zekasını kullanarak teknolojiye – mühendisliğe sürekli yeni ürün/hizmet katan inovatif ülkelerin hatta bir süre sonra İnsan 2.0 diyeceğimiz robotların birer oyuncağı haline geleceğiz.
Einstein bile ne demiş: “Herşey hayal etmekle başlar”