Geçenlerde bir dergiden Türkiye’de Eğitimde Dijital Dönüşümü değerlendirmemi istediler. Ben de ne zamandır bu konuda bir şeyler yazmak isterken, böyle bir yazının istenmesi bana da bahane oldu. Çünkü görüyorumki günümüz Z kuşağında Teknoloji, Tecrübe ve Öğretmenin yerine geçmiş durumda!
1998 yani Google’ın doğduğu yıldan sonra doğan Z kuşağı, Alfa kuşağı gibi nesillerin hepsine baktığımda “Eğitim“, “Dijitalleşme“, “Teknoloji“, “Öğretmen“, “Tecrübe” gibi kavramların anlamının değiştiğini görüyorum. Sorular ve yanıtlarımı paylaşırsam:
İçerik Başlıkları
ToggleDijitalleşme ve dijital dönüşümü doğru algılayıp uyguluyor muyuz?
Türkiye’de şirketlerde ve okullarda dijital dönüşüm doğru algılanmıyor ve uygulanmıyor. Bu cümleyi otuz senelik tecrübeme dayanarak özellikle “düşünmüyorum” yüklemi ile değil, “uygulanmıyor” yüklemi ile yazıyorum.
Önce tanımlardan başlarsak, dijitalleşme bilginin dijital bir hale gelmesidir. Dijitalleştirme, verinin işlenmesi, depolanması, iletimi ve yönetimi için çok önemlidir. İşimizi, süreçlerimizi vb daha birçok şeyi yönetmek için gerekli olan verilerin bir bilgi teknolojileri çözümü içinde yani bir yazılım içinde toplanması ile o sürece akıllı bir şekilde yönetebiliriz. Aynı şekilde tekrar tekrar yapılan bir işin dijitalleştirilmesi de zaman, emek ve finansal kazanç sağlar. Buna örnek vermek gerekirse, otomotiv fabrikasında manuel olarak bir ustanın kaynak yapmasındansa, robot kaynak makinalarının kullanımı, kuruma birçok açıdan verimlilik sağlayacaktır. Kaynak robotu işi, insanın yapamadığı dakiklik, hatasızlık ve süreklilik içinde yapacak ve aynı zamanda robot kaynak makinasından toplanan datalar ile düzenli raporlar alınarak sürecin takibi ve yönetimi çok daha efektif olacaktır.
Dijital dönüşüm ise bir organizasyon, endüstri veya ekosisteme, tüm düzey ve işlevlerdeki dijital teknolojilerin (her türlü yazılım ve donanım), süreçlerin ve yetkinliklerin aşamalı ve akıllı bir şekilde entegre edilmesi ile yaşanan kültürel, organizasyonel ve operasyonel bir değişimdir.
Bu tanımdan da göreceğiniz gibi, Dijital dönüşümde, organizasyonel, operasyonel bir değişimin yanı sıra olan bir kültürel değişimden bahsediliyor. Bilginin, teknoloji ile birlikte artarak ilerlediği, ilerlerkende tüm yaşamı değiştirdiği bir durumdan bahsediliyor esasında.
Otuz sene evvel, ilk bu işi yapmaya başladığımda üniversitelerde ve sektörde adı Bilgi Teknolojileri yani “Information Technology” idi. Bakmayın sonraları herşey gibi buda isim ve şekil değiştirdi. Burada önemli olan sadece teknolojinin değişmesi ve gelişmesi değil, esasında teknoloji ile birlikte bilginin artması.
Şöyle bir baktığımızda Google’ın 1998 senesinde kurulmasından bu yana bilgi her sene 2 kat arttı. Günümüze gelinceye kadar min 2^25 kat arttı. Şu anda herkesin elinden düşümeyen Chat GPT-4 yapay zeka uygulaması ise 1,76 trilyon parametreye sahip ve bunu yönetebiliyor. Google’ın CEO’su Eric Schmidt, internete kabaca 5 milyon terabayt veri olduğunu tahmin ediyor. Bu, 5 milyar gigabayttan fazla veri veya 5 trilyon megabayt demektir.
Şimdi tüm bunlarla, ne demeye çalışıyorum. Otuz sene evvel, yapay zeka üzerinde doktora çalışmamı yapmaya başlarken hocamız bize şunu demişti: ,
“Çocuklar şu metale öğrenmeyi öğretmeden evvel gelin insan beyini nasıl çalışıyor, önce ona bakalım”.
Evet yapay zekayı öğrenmeden evvel, insan beynini çalıştık. Yani nörofizyolojinin temellerini öğrendik.
Günümüzde
-
Beyin, bilgisayar oldu.
-
Zeka, yapay zeka oldu.
-
İnsan öğrenmesi, makine öğrenmesi oldu.
-
İnsan sinir ağı, yapay sinir ağı oldu ve bugünkü yapay zeka ve diğer birçok bilgi teknolojisi doğdu.
-
Teknoloji, internet öğretmen ve tecrübenin dahi yerine geçer oldu.
-
Zihinler bilgi bombardımanı ile manipüle oldu.
- Metale öğrenmeyi öğrettik ama gençler öğrenmeyi unuttu.
Tüm bunlarla beraber insan beyni, zekası değişmedi. Metale, makinelere öğrettiğimiz “öğrenme metodolojisini -metacognition-“ insana öğretmedik. Türkiye olarak bakarsak eğitim sistemimizi değiştirmedik. Üniversitelerimizde sadece “iş yapmayı” öğreniyoruz. Yönetmeyi ve düşünmeyi değil.
Dijital dönüşümün doğru algılanması için
- K12’lerden başlayarak gençlerimize dijital okur-yazarlık yetkinliği kazandırılmalı
- Genç, yaşlı demeden herkes öğrenmeyi öğrenmeli ki, “bilgi okuryazarlığı” yetkinliği kazansın
- Almanya ve diğer gelşimiş ülkelerin eğitim sistemlerinde olduğu gibi mühendislikler felsefe ile, teknoloji psikoloji ile birlikte işlenmeli
- Önüne bilginin hazır geldiği özellikle Y kuşağı ve sonrası öğrenmeyi ve problemler karşısında çözüm odaklı stratejik düşünmeyi unuttular. Zihinler tembelleşti. Dolayısıyla insan teknolojiye hizmet eder hale geldi, teknoloji insane değil.
Dijital dönüşümün şirketlerde nasıl doğru uygulanması gerektiği ile ilgili önerilerime geçmeden evvel, paylaşmam gereken temel formüller var.
- Şirketler Süreç, insan kaynağı ve teknoloji olmak üzere 3 bileşenden oluşurlar. Burada insan süreci yönetir, teknoloji ise bilgiyi yönetir. Demin dediğim gibi o yüzden adı “bilgi teknolojileridir”. Eline süreçleriyle ilgili veriye dayalı akıllı raporlar geçen kişi ise doğru ve efektif bir şekilde sürecini yönetir.
- Şunu da hatırlamakta fayda var: Ölçemediğimiz şeyi yönetemeyiz. Dolayısıyla dijitalleştirerek toplayadığımız datalar ile veriye dayalı bir şekilde süreçlerimizi yönetme gücünü elimize geçiririz. Aksi takdirde işlerimiz bizi yönetir. Ya da demin dediğim gibi yönetmez, sadece günümüzü kurtaracak şekilde “iş yaparız”.
Türkiye’de istatistiklere baktığımızda zaten bu gerçekliği görüyoruz. Şirketlerin, özellikle aile şirketlerinin %88’I üçüncü nesile geçmeden batıyor. Dördüncü nesile geçebilen ise iki elin parmaklarını biraz geçiyor.
Dolayısıyla dijital dönüşümünde şirketlerde doğru uygulanabilmesi için
- Önce şirketin hafızası olan Akıllı bir şirket olması gerekiyor. Yani dijital bir hafızası olmalı. Geçmiş 30-40 senenin bilgileri ortak bir veri tabanında toplanmalı. Diğer bir deyişle kayıt birliği sağlanmalı. Veriye ve yönetimsel göstergeler üzerinden karar mekanizmaları olmalı. Rekabet ile sürekli karşılaştırarak, kendini yenilemeli.
- Kurum içinde süreç, insan kaynağı ve teknoloji entegrasyonu sağlanmalı. Aksi takdirde çalışan bir yerde kalıyor, teknoloji başka bir yerde.
- Kurumlarda dijital dönüşümün doğru algılanması ve yönetilmesi ise ancak bu konuda yetkin, bilgili, kendi dönüşümünü sağlayan akıllı liderler ile mümkün. Yani akıllı şirket olmak ancak akıllı liderler ile mümkün.
Maalesef, ülkemizde ister şirket ya da okul olsun, dijital dönüşümün sadece yeni bir yazılımın alınması ya da bir üretim tezgahı yerine daha üst bir versiyonunun alınması vb çok sığ bir şekilde algılandığını görüyorum. Yani işin içinde, tüm bu dönüşüme liderlik yapacak ve onun içinde olan insanın dönüşümüne, değişimine, adaptasyonuna dair hiçbir şey yok.
Dijitalleşmenin eğitim alanında getirdiği değişimler nelerdir?
Dijital dönüşüm, iş ve eğitim dünyasının en öncelikli konularından biri ama Türkiye’de eğitim dünyasında özellikle bu Kovid-19 sonrası dijitalleşme adına yaşananlara bir bakarsak:
- Bilgi, öğrenmek, eğitim ve deneyim arasındaki fark kayboldu
- Eğitim sektörü buna hazırlıklı olmadığından, ellerinde yazılı/çizili bir dijital dönüşüme stratejisi olmadığından geldiğimiz durumda, öğrencilerin zihinlerinde teknoloji öğretmenin yerine geçmeye başladı. Teknoloji, esas adı ile bilgi teknolojisi bilginin kaynağıdır. Ama öğretmen tecrübenin kaynağıdır. İnternette ya da teknolojide de tecrübe yoktur. Sadece bilgi vardır. Bizde tecrübe ve bilgi birbirine karıştı. Daha doğrusu tecrübenin değeri unutuldu. İnternette olan her şey gerçek ve doğru zannedilmeye başlandı. Bilgi kirliliği arttıkça “bilgi okuryazarlığı” da düştü.
- Bununla birlikte, İnternetteki bilginin artması, makine öğrenmesi algoritmalarının gelişmesi ile yapay zekanın zekası artarken insan zekası düşmeye başladı. Bilgi önüne hazır gelen insanlar düşünmeyi unuttu.
- Bilgi bilmek öğrenmek anlamak yapabilmek
Bunun yanı sıra dediğiniz gibi, Kovid-19’un etkisiyle dijital dönüşümün, tüm sektörlerin ve işletmelerin hayatta kalmaları ve işlerini sürdürmelerine bir destek olduğuna kesinlikle katılıyorum. Fakat diğer yandan tüm bu desteği işletmeler teknoloji Türkiye’de ve dünyada doğduğu zamandan beri yani 30-40 senedir yaşayabilirlerdi. Bunlar zaten var olan olaylardı. Yeni olan bir şey değil. Yeni gibi algılanmasının sebebi bizlerin kullanmak zorunda olduğumuz için farkına varmaya başlamamız.
Kendimde otuz senedir aynı şeyi anlatmaya çalışıyorum. İnternet 30 senedir var. Google ve Microsoft’un ERP adını verdiğimiz kurumsal kaynak planlaması yazılımları yine 25 senedir, şimdilerde zoom’un yerine geçen Skype çözümü de 25 senedir var ama ülkemizde şirketler ve üniversiteler tüm bu teknolojik çözümleri Kovid-19’un yaşanması sebebiyle kullanmak zorunda kaldıkları için öğrendiler. Yoksa 20 senedir ERP (Kurumsal kaynak planlaması) yazılımları ile kurumsal hafızalarını oluşturabilirler; CRM (Müşteri ilişkileri yönetimi) ile müşterilerini takip edebilirler; skype kullanarak oturdukları yerden toplantılar yapabilirlerdi.
Ülkemizde Yaşanan Kovid-19 nedeniyle insanlar mecbur kaldıkları, yumurta kapıya dayandığı için kullanmak zorunda kaldılar. O da hazırlıklı olmadıkları için Zoom üzerinden toplantı yapmayı, ya da birçok online eğitim kanalını kullanarak eğitim vermeyi de “dijital dönüşüm” olarak tanımladık. Ama baktığımızda teknoloji bir yerde insan bir yerde kaldı. O sebeple en ufak bir olayda, sorunda okullar kapanır oldu. Halbuki savaş bile olsa okulların kapanmaması gerekirken, zaten online eğitim oluyor diye durup kalkıp okulları kapatır, ya da neredeyse sadece uzaktan eğitim verir olduk.
Bu sefer öğrenciler “okula ne gerek var demeye başladırlar.” Ülkemizde yanlış uygulanan göya adı dijital dönüşüm olan bu uygulama ile “öğrenmek ile eğitim-gelişim-tecrübe” arasındaki fark kayboldu ve öğrenciler öğrenmeyi unuttu.
Dijital dönüşüm süreçlerinin sosyal etkileri ve yarattığı toplumsal değişim nelerdir?
Teknoloji defalarca üstel büyüme gösterdi ve yörüngeleri ve ölçekleri en iyimser tahminleri aşmaya devam etti. Teknolojideki ilerlemeler, sosyal normlarımızı ve etik standartlarımızı sürekli güncellememizi ve iyileştirmemizi gerektiriyor. Yeni teknolojilere uygun olarak sosyal normlarımızı ve etik yönergelerimizi değiştirmemizin istenmesi, muhtemelen dünya ve onun içindeki yerimiz hakkında nasıl düşündüğümüz konusunda psikolojik bir değişiklik gerektirecektir.
Sosyal psikologlar, yeni teknolojilerin tanıtılmasının temel ahlaki varsayımlara nasıl meydan okuyabileceğini ve etkileşim kurma ve çevremizdekilerin davranışlarını yargılama biçimimizi nasıl değiştirebileceğini anlamaya ve tahmin etmeye çalışarak bu tür değişimleri incelemek için benzersiz bir şekilde uygundur.
Makineleri insana daha çok benzeyecek şekilde mükemmelleştirmek yerine, insanın teknolojik ilerlemelerin talihsiz sonuçlarına nasıl adapte olacağı konusuna ağırlık verseler çok daha iyi olacak. Teknolojik her ürünün, yazılımın sürekli yeni versiyonu çıkıyor ama insan zihninin yeni versiyonu çıkmıyor. Teknolojiye öğretilen öğrenmeyi öğrenme insana öğretilmiyor. Gelişime adapte olamayan ve bunu yönetemeyen insanlar daha da dünya üzerinde kaybolmaya başlayacaklar. Psikolojik ve dolayısıyla sosyolojik sorunlar artacak. Dünyada artık insan varlığının seleksiyonu fiziksel olarak yaşanmıyor. Mental olarak yaşanıyor ve yaşanacak. Herşey gibi toplumların bile akıllısı tanımlanıyorken, bu değişimlere adapte olamayan uyum sağlayamayan, kendini dönüştüremeyen insanlar kaybolacak. Gelinen noktada bazı ülkelerde eq ve iq dışında şimdi birde TQ yani teknolojik zeka tanımlandı.
- Peki teknolojik zekayı geliştirmek için ülkeler ve yönetimler neler yapıyorlar ve yapacaklar?
- Buna uyum sağlayamayanların artması ve bozulan psikolojileri dengelemek için neler yapılıyor ve yapılacak
- Bazı ülkeler “Teknolojinin Psikolojisi Enstitülerini” kurdular. Bizler teknolojiyi yeni yeni öğreniyor ama daha psikolojinin varlığından bile haberdar değilsek neler yaşayacağız zaman gösterecek.