Bu seferki konumuz duygular, duygularımız. Hayatımızın her anında anahtar bir kavram olan, bize birçok kapılar açan ya da kapıları kapatan duygularımız. Duygularımızı doğru şekilde kullanır ve yönetirsek bizlere bir çok kapı açabilecekken, yönetemezsek ve onların dilini anlamazsak onun esiri oluruz. Neden derseniz? Çünkü
- Bilgiyi öğrenirken duygu ile birleştirirsek kalıcı hafızamıza işlenir. Yani merak ile birlikte gelen öğrenme isteği entellektüel zekamızı besler.
- Teknoloji ya da sanal dünyanın içinde yönetemediğimiz duygularımız bizi o sanal dünyaya esir kılar.
- İlişkilerimiz içinde yönetemediğimiz duygularımız bizi ilişkimize esir kılar.
- Kendi içimizde yaşadığımız ama duyamadığımız, anlamlandıramadığımız duygularımız bizi fiziksel olarak hasta kılar.
- Antipatik kişi ne kendi duygularını ne de karşısındakinin duygularını anlayan biridir. Halbuki empatik kişi hem kendi duygularını hem de karşısındaki kişilerin duygularını anlayacağından biridir. Yani hayatta kendimizde olanı karşı tarafa verebiliriz. Bu kural saygı, sevgi, anlayış, deneyim, bilgi ve birçok şey için aynen geçerlidir.
Kısacası duygulara salt biyokimyasal oluşum ve hormonların salgısı olarak bakan zeka ile duyguların anlamlarını alarak, onları altına dönüştüren simyacının Ruhsal Zekası arasında boyut farkı vardır. Esas fark bu iki bakışa sahip insanin yasam kalitesi arasındadır: ROBOT İNSAN, BİLİNÇLİ İNSAN FARKI YANİ YAŞAM HAZZI FARKI!
Duyguların zenginliğini keşfettiğimizde hayatımız derinleşir ve anlam kazanır. Günümüz insanının en büyük trajedisi, BEN’i KAYBETMESİDİR. Ben’i kaybeden insan anlam boşluğu içindedir. Bu gerçekten kaçmak için, umutsuzca içteki derin boşluğu hissetmemeye çalışır. Ruhsal Zeka Derin Merak Zekasıdır. Merak Zekası da Yaratıcı Zekadır.
SORU SORMAKTAN VAZGEÇMEYİN.
Merakın, kendi var olma nedeni vardır. Sonsuzluğun, hayatın, realitenin olağanüstü yapısının üzerinde düşününce şaşırmamak mümkün değildir. Her gün bu gizemin minicik bir parçasını merak etseniz bile bu kutsal merakı ASLA kaybetmeyin. DUYGULAR EVRENE AÇILAN KAPIDIR.
En uzak mesafe ne Afrikadır, Ne Çin, ne Hindistan, Ne seyyareler.Ne de yıldızlar geceleri ışıldayan… En uzak mesafe iki kafa arasındaki mesafedir, birbirini anlamayan – Can YÜCEL
İNANÇLAR, sorgulanmadan kabul edilen başkalarına ait düşüncelerdir. İNANÇ kabullenmeyi, BİLMEK dürüstlüğü ve cesareti gerekir. Bütünü düşüncelerle kavrayamayız ama duygularla kavrayabiliriz. Tüm duyguların hakkını verdikçe, duyguların dilini, zekasını, ruhunu anladıkça, bütünü kavrayabilme gücünü bize verecek olan diğer duygular da harekete geçer. DUYGULAR, hareket halindeki enerjidir (E-motion: Energy of motion).
Kendini tanımak; içindeki hazineyi, içindeki zenginliği keşfederek hayatını zenginleştirmektir zaten. Hayat zaten zengin, bolluk ve çeşitlilik içinde. Kendimizi tanıdığımız ölçüde biz de o zenginlikten payımızı almaya açık hale geliyoruz. HAYAT SANA VERDİĞİN ŞEYİ GERİ VERİR. Duyguları ifade etmek, bastırmaktan daha sağlıklıdır. Ama ifade etmekten daha sağlıklı bir yol vardır: DUYGULARI KANALİZE EDEBİLMEK
HAYATIN BİR ŞANS BİR TESADÜF DEĞİL, KENDİNİN YANSIMASIDIR!!
Duygular hayatin kendi içimizdeki yansımasıdır. Kendi hayatımızın kendi içimizdeki yansıması. Duygular, içimizdeki yasam oyunudur. İki temel duygumuz vardır: KORKU ve HAZ. Tüm diğer duygular bu iki temel duygunun değişik versiyonlarıdır.
İçerik Başlıkları
ToggleKorku
Korku ve kızgınlık enerjisi birbirini desteklemezse, iç dünyamızda karmasa yaşarız. Odaklanmamış korku enerjisi bastırıldığında endişe, anksiyete ve agorafobi yaratır. Pozitif ego, bizim bireysel sınırlarımızı belirgin hale getirerek birey olma bilincimizi güçlendirir, hem birey olma bilincinin verdiği güçle yeniliklere yelken açabiliriz.
Zayıf kişilikli insanlar, hayatı deneyimlemek yerine sürekli güven peşinde koşar. Gelecekle, ilişkilerinle, kariyerinle, huzurunla ilgili sorular sor kendine? Yeni bir ilişki, yeni bir iş, yeni bir yol seçimi yaparken sor kendine.
Neden Korkuyorsun?
Korktuğun şeyi tespit edersen enerjini enerjini neye odaklayacağını da bilirsin. Korkudan öğrenmeyi seçmezsen ya önünü tıkarsın ya da korkunu aşmak adına yanlış adımlar atarsın. Aşağıda da görüldüğü gibi her duygunun bir frekansı yani titreşimi olduğu ve hayatımızı bu titreşimlerle çektiğimiz olayların oluşturduğunu unutmamamız gerekir.
Anksiyete (Endişe)
Kontrol edemediğiniz şeyler için endişe duymanın hiçbir yararı yoktur, kontrol edebileceğiniz şeyler için de endişe duymak yerine bir şeyler yapın.
Endişe değişik sonuçları düşünebilmek için bizi hazırlar. Bir konuda endişe duyuyorsak, sonucundan memnun olmayacağımız ihtimalini taşıyoruz demektir. Endişe bir ihtimaldir. Ama kendimizi bir konuda tek sonuca mahkum ettiğimizde, tek bir yönteme yada sonuca bel bağladığımızda kendimize sonuçla ilgili başka ihtimaller tanımamış oluruz. Sürekli endişe içinde yasayan kişi, sürekli bir huzursuzluk içindedir.
Panik
Kopan duyguların yeniden birleşmesi gerekir. Fiziksel, zihinsel, duygusal ve ruhsal boyutta. Yoğun acıyı göze alarak boşalan kişi iyileşmeye, gücünü kullanmaya, gülmeye ve yasamdan haz duymaya da hazırdır.
Yasamdan haz almak güçlülerin işidir, güçlü olduklarını kanıtlamaya çalışanların DEĞİL.
Kızgınlık
Kızgınlık enerjisi insan onurunu ve hakkini korumak içindir.
Kızgınlık, bireyin sınırlarını sağlıklı bir şekilde koruma gücünü verir. Kızgınlığın ifade edilememesi korkmaktan kaynaklanmaz mi? Bu, sevgiyi kaybetme, onayı kaybetme, kabul görmeyi kaybetme korkusu gibi korkular olabilir. Ama doğru kullanılan kızgınlık, hakkımızı ve onurumuzu korumak için bize savaşma gününü de verir.
Aristo, “Kızgınlığı, doğru kişiye, doğru zamanda, doğru ölçüde, doğru yolla doğrudan ifade etmek gerekir” der. Bu nedenle çok biriktirmemekte fayda var.
Nefret
Nefret, kendimize duyduğumuz yoğun öfkenin, başkalarına odaklanarak yönlenmesidir. Sınırlarımızın, dışarıdan değil, kendi içimizde yüzleşemediğimiz boyutlarımız tarafından içeriden saldırıya uğramasıdır.
Üzüntü
Biraz pişmanlık, biraz hayal kırıklığı, biraz da acıdır. Kimseyle paylaşılmayan üzüntü bastırıldığında umutsuzluğa dönüşür. Üzüntünün yoğunluğu, kaybettiğimiz şeye ya da kişiye verdiğimiz değerle ilgilidir.
Üzüntünün kendisi de iyileştiricidir. Üzüntü iyileştiricidir ama umutsuzluğa, karamsarlığa, çaresizliğe dönüşmesi çok yorucudur. İçerde birikmiş ve tıkanmış enerji, bizi olduğumuz yere saplar. Kımıldayamaz ve sınırlarımızı koruyamaz hale geliriz. Umutsuzluktan çıkmak için hüzün ve kızgınlık enerjisinin yardımına ihtiyaç duyarız.
Hüzün duygusu geçmişi tamamlamaya, kızgınlık enerjisi yola devam edecek gücü vermeye yarar. Üzüntüyü üretken hale getirmek için sadece neyi kaybettiğine değil, neyi yenilemen gerektiğine odaklanmak önemlidir.
Kızgınlık enerjini üzüntüne destek olarak sınırlarını aydınlatmak için de kullanabilirsin.
SINIRLARINI BİLMEYEN SINIRLARINI AŞAMAZ.
Kıskançlık
Adalet ve sadakat duygusuna karşı sarsılan inancın tepkisidir.
Başka insanların sahip olduklarına, başarılarına duyulan kıskançlık. Bu tür kıskançlığın olumlu yönüne özenmek denir. İster aşk ilişkilerinde, ister sosyal ilişkilerde bir türlü başa çıkılamayan kıskançlığın altında değersizlik ve yetersizlik duygusu yatar.
Özenmek, özendiğimiz şeylerin potansiyelini içimizde barındırdığımızın göstergesidir. Kıskanmak, kıskandığımız şeyler konusunda haksızlığa uğradığımıza veya onları elde edecek yetiye sahip olmadığımıza inanmaktır.
Özenmek geliştirici, kıskanmak gerileticidir. Farkı yaratan, kızgınlığı ve korkuyu nasıl yönlendirdiğimizdir.
Depresyon
En derin depresyon, yetersizlik duygusundan değil, çok güçlü olduğumuzu bildiğimiz halde gücümüzü kullanmamaktan kaynaklanır.
Depresyon, tek başına bir duygu değildir. Birçok duygunun sağlıksız kullanımı sonucu oluşan, insan sağlığını tehdit eden ruh halidir. Depresyon, kişinin iç ve dış dünyasındaki uyumsuzluğa karşı gösterdiği doğal ve koruyucu bir tepkidir. Depresyona kapitalist toplum hastalığı da diyebiliriz.
Depresyonun tedavisi kişiyi suni yollarla mutlu etmeye çalışmak değildir. Gerçek depresyon tüm enerjini emer. Parmağını bile kımıldatma gelmez içinden.
Her insanin fiziksel, duygusal, zihinsel ve ruhsal boyutu vardır. Bu boyutların sağlıklı olması için uyumlu ve dengede olması gerekir. Ama günümüz dünyasında beden-ruh, düşünce-duygu ayırımı yapılıyor. Hem-hem yasamak yerine, ya-ya arasında seçim yapılıyor. Depresyon, enerjiyi yeniden toplama zamanının geldiğini hatırlatan bir armağandır. Depresyon bastırıldığında tüm diğer duyguların üzerine de bir perde örter. Duygular orada hapsolur. Üzüntü sana, artık bir şeylerden vazgeç, dediği halde geçmediğinde; kızgınlık sana, sınırlarını koru, dediği halde korumadığında; yüreğin sana yasa dediği halde yaşayamadığında; problem çözülebilecekken çözmeyip sorumsuzca davranmaya devam ettiğinde, depresyon acil servis doktoru olarak hayatımıza girer.
Depresyon ruhun hastalanmasıdır. Ruh kendisini, çosku, yaratıcılık, merak, sezgi, sevgi, irade, şevkat ve spirütüel içgörü ile ifade etmek ister. İfade edemediğinde ise hastalanır.
Suçluluk
Suçluluk duygusu ve utanç sahip olduğumuz ya da sahip olduğumuzu sandığımız değerlerin kendimiz tarafından ihlalidir.
Burada çok önemli bir ayrım var. Bu değerler gerçekten bana mi ait? Yoksa ailenin, toplumun, çevrenin bana empoze ettiği değerler mi? Çoğu insan, inandığı ve savunduğu değerleri nereden edindiğini sorgulamıyor, değerlerinin kime ait olduğunun ayrımını da yapmıyor. Oysa bu ayrım gelişim ve kendini tanımak açısından çok önemli.
İnsanın özgüvenini ve değerlilik duygusunu aşağıya çeken suçluluk duygusu ve utanç bize anne-baba, toplum, okul, din tarafından empoze edilmiş ve aslında özümüze ait olmayan değerlerle yaşadığımızda oluşur. Örneğin, insan doğasının harikulade bir ifadesi olan cinsellikle ilgili tabular yüzünden, sevdiğiyle yasadığı cinsellikten dolayı suçluluk ve utanç duyan insanların sayısı ne çoktur. Burada kişi kendisine ait gerçek değerleri değil, toplumun onu şartladığı değerleri ihlal ediyor, sadece kötü davrandığını düşünmekle kalmıyor, kendisinin kötü biri olduğu utancını da yaşıyor. Bu tür bir zehirli utanç, derinlere işlemiş suçluluk duygusudur. Kökeni genellikle çocukluk dönemine dayanır.
Mutluluk
Mutluluk duygusunu sıkça yaşamayan kişi, para tanrısına tapınır. – Arthur Schopenhauer
Mutluluk olumlu düşüncenin duygusudur. Mutluluk da bir duygu, kızgınlık da bir duygu. İkisi de doğası icabı geçici.
Tüm duygulara hakkını verdiğimizde birey oluruz. Birey olmak seçim yapabilmektir. Duyguları nasıl değerlendirebileceğimize dair bir seçim. Mutluluğun duygu dünyasında kendine özgü bir enerjisi vardır. Olumlu düşüncenin duygusu olan mutluluk, tüm diğer duygularla harika bir biçimde karışma ve dans etme yeteneğine sahiptir. Ama bu dans için önce ona saygı göstermeni bekler.
Kişi eğer mutluluğun ne olduğunu bilmiyorsa onu yanlış nedenlerle, yanlış yerlerde ve yanlış niyetlerle arar. Duyguların yaşı yoktur. Beden yaşlanır ama duygular asla; kullanılmaya kullanılmaya körelir ama asla ölmez. Mutlu ve neşeli anlar ruhun enerji kaynağıdır. Yaratıcıklarıyla dünyaya katkıda bulunmuş bilim insanı, sanatçı, filozoflar çocukluklarını hiç kaybetmemiş kişilerdir. Zaten kaybetselerdi yaratamazlardı. Mutluluğun şöyle bir özelliği var. An içinde kaybolmak.
Coşku
Coşku içimizdeki motivasyon enerjisidir.
Yaratıcılığın ve değişim gücünün duygusudur. Ruhun motivasyon duygusudur. Hangi konuda olursa olsun amaçlarımızı gerçekleştirmek için bizi motive edecek coşkuya ihtiyaç vardır. Coşku, karar verdiğimiz bir adimi atma, amaçlarımızı gerçekleştirme gücünün enerjisini sunar. Tutkuyla sarıldığımız bir amacın yolundan kolay kolay dönmeyiz. Esas sorun amacın sonuna yapıştığımızda çıkar. O zaman coşku gider yerine mutluluk/mutsuzluk ikilemi gelir.
Amacın sonucuna değil de sürecine, yolculugun keyfine odaklandığımızda coşku hayatımıza daha çok uğrar.
Doyum
Sahip olduklarından doyum almayan insan, sahip olmayı istediklerinden de doyum alamaz.-Sokrat
Hayattaki en degerli şeyler parayla ölçülemez. Gerçekten önemli şeyler dostluk, kendine güven, empati, şefkat ve sevgi duyabilmektir.
Mutluluğun en somut ifadesidir doyum. Çünkü somut bir aksiyonun, belki de mücadele verilerek gerçekleştirilen bir amacın gercekleşmesi sonucunda hissedilen duygudur.
Haz
“Yaşamla bir olduğunun bilincinde olma” bilincidir.
Haz, fiziksel, duygusal, zihinsel, ruhsal bütünlüğün sağlandığı nadir anlarda ortaya çıkar. Doğanın kucağında, sevdiğinle sevişirken; seni içine alan bir düşüncenin, bir fikrin heyecanını duyduğunda; duygularını doya doya yasadığında tüm varlığın bu dokunuştan payını alır.
Haz, BİRLİK DUYGUSUDUR. BİR OLMA DUYGUSUDUR. YASAM CESURLARI SEVER.
DUYGULARINDAN VE DUYGULARINI TANIMAKTAN KORKANLARI DEGIL.
Duygusal Zekası Yüksek İnsanların Özellikleri
- Kendini tanır.
- Duygularını kontrol edebilir (Kızgınlık, korku, üzüntü, coşku) Empati gösterebilir.
- Kendi beden dilini kontrol edebilir ve başkalarının beden diline duyarlıdır. Hayata karşı olumlu bir bakış açısına sahiptir.
- İnsan ilişkileri kuvvetlidir.
Konuyla ilgili Duygusal Zeka Nedir? başlıklı içeriğe göz atabilirsiniz.
Olumsuz bir duygu yaşadığımızda;
- Duygumuzu kontrol edebiliriz =Proaktif Davranış
- Duygumuzun kontrolüne girebiliriz= Reaktif Davranış
- Duygumuzu bastırabiliriz= İnaktif Davranış
İlginizi çekebilecek diğer yazılar:
Zeka Türleri Nelerdir? Özellikleri Nelerdir?
Yaratıcılık nedir? Nasıl Geliştirilir?
Empati Nedir?
Kendimizi karşımızdaki kişinin yerine koyabilmek, olaylara onun baktığı açıdan bakabilmek ve böylece onun duygu ve düşüncelerini anlayabilmektir.
Empati Ne Değildir?
- Empati, iyi insan olmak değildir.
- Empati, sempati ile karıştırılmamalıdır.
- Empatik yaklaşım, karşımızdaki kişinin duygu ve düşüncelerini koşulsuz olarak kabul etmek değildir.
Kaynak: İçimizdeki Şaman-Duyguların Simyası, Nil Gün, Kuraldışı Yayıncılık
Yönetim & Dijital Dönüşüm Danışmanlığı ve Eğitimlerim hakkında bilgi ve randevu almak için tıklayın!